Melike Al

Melike Al

Mail: melike.al93@gmail.com

Sandığın sessizliği

Bir sabah daha uyandık. Gözümüzü açtığımızda, bir gazeteci daha susturulmuştu. Bir belediye başkanı daha görevinden alınmış, yerine atanmış bir memur oturtulmuştu. Ve biz, bu olup biteni artık neredeyse kanıksamış bir toplumun sessizliğinde izliyorduk.

Fatih Altaylı’nın tutuklanması, sadece bir gazetecinin değil, bir dönemin de susturulmasıdır. Çünkü o, sadece kendi adına konuşmuyordu; halkın iç sesi, sokağın nabzı, vicdanın yankısıydı. Şimdi o ses, dört duvar arasında yankılanıyor. Eleştiri, artık suç sayılıyor. Soru sormak, tehdit olarak görülüyor. Ve iktidarın tek derdi, onu kim eleştirmiş, ne bahane bulsam da sustursam.

Aynı günlerde, halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanları görevden alındı. Yerlerine kayyumlar atandı. Sandıkla gelenin, mahkeme kararı olmadan, idari bir kararla görevden alınması, sadece bir kişiyi değil, milyonların iradesini yok saymaktır. Bu, demokrasinin makyajını silip, çıplak gerçeği göstermektir.

Ve basın... O ne yaptı? Büyük kısmı ya görmedi, ya görmek istemedi. Birkaç istisna dışında manşetler sessizdi. Çünkü artık manşetler, halkın değil, sarayın sesini yansıtıyor. Kalemler, mürekkebini halktan değil, ihalelerden alıyor. Tek adama bağlılık, artık sadece siyasi değil, ekonomik bir zorunluluk haline geldi. Eleştiren değil, öven kazanıyor. Soran değil, susan yaşıyor.

Ama bu sessizlik, sadece gazetecileri değil, tüm toplumu boğuyor. Bugün susturulan bir gazeteci, yarın konuşamayan bir toplum demektir. Bugün görevden alınan bir başkan, yarın seçme hakkı elinden alınmış bir yurttaş demektir. Ve bugün susan basın, yarın susturulmuş bir halkın aynasıdır.

Üstelik bu karanlık sadece fikirleri değil, hayatları da yutuyor. Türkiye tarihinde ilk kez, geçim sıkıntısı nedeniyle intihar edenlerin sayısı bu kadar arttı. 2024 yılında 4.460 kişi yaşamına son verdi. Bunların 402’si doğrudan geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etti; bu sayı bir önceki yıla göre %46 artış demek. 15-24 yaş arası gençlerde intihar oranı rekor seviyeye ulaştı. Bu, sadece bir istatistik değil; bir çocuğun, bir gencin, bir annenin, bir babanın sessiz çığlığıdır.

OECD raporlarına göre Türkiye’de her 5 çocuktan 1’i okula aç gidiyor. 15 yaşındaki öğrencilerin %20’si haftada en az bir gün yemek yiyemiyor. Her 10 çocuktan 4’ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında yaşıyor. Bu çocuklar, sadece aç değil; aynı zamanda geleceksiz bırakılmış durumda.

Ve iktidar? O, bu tablo karşısında sessiz. Çünkü adalet artık halk için değil, tek adamın isteğini yerine getirmek için var. Mahkemeler, halkın değil, sarayın gölgesinde karar veriyor. Yasalar, yurttaşı değil, iktidarı koruyor.

Ama hâlâ bir umut varsa, o da bu karanlıkta mumu yakacak cesareti gösterecek olanlardadır. Çünkü tarih, susanları değil, konuşanları yazar. Ve biz, konuşmaya devam edeceğiz. Çünkü sustuğumuzda, sadece sesimizi değil, insanlığımızı da kaybederiz.

Facebook Yorum

Yorum Yazın