Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Başkanlık mı, Rejim Değişikliği mi?

Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?  Bu söz Alman edebiyatının önde gelen yazarlarından Franz Kafka'ya aittir. Üstadın bu söylemi Kitap okumayı bir yaşam biçimi haline getirenler için matematiksel bir doğrudur. Bu söz de nereden çıkı diyecek olursak, hemen söyleyeyim.

Okumaya çok meraklı biriyim ve fırsat buldukça İstanbul'da düzenlenen hemen hemen bütün Kitap ve kitaplarla ilgili fuar ve etkinliklere katılır, buralarda ilgimi çeken ve şahsen tanıyıp sevdiğim yazarlara ait eserleri ne var ne yok toplar, evimdeki kitaplığa taşımakta üşenmem. Hatta bazen işi o kadar abartırım ki, çılgınlık sınırına vardırdığım olur. Çoğu zaman bu kitap satın alma çılgınlığımın farkında olsam da, içimdeki o ''daha çok al, daha çok al,, dürtüye yenik düşüyor ve cebimdeki son kuruşa kadar çanta çanta kitaplar aldığım olur. Bu durum bir alışkanlık ritüelinin kişi veya kişiler üzerindeki yer etmişliğin duygusal gönül bağı oluşturması noktasıdır. Kimi ayakkabı, kimi yeni bir telefon ve kimi ise bir araba aldığında farklı fakat netice itibariyle aynı heyecan dalgasına yenik düşerken, benim alırken heyecan duyduğum tek ve en önemli şey, en sevdiğim yazarlara ait en son çıkan kitaplara ulaşmaktır. Kitap okumak bir gönül işidir… Bir sevdadır… Kapağını açtığınızda zihninizin derinliklerine nüfuz eden olağanüstü kurgu ve olaylar zincirine kilitleniyor, iz düşümlerini kovalama çabası içine giriyorsunuz. O kadar vefakâr ve düşünsel olgunluktalar ki, satır aralarında sevgi, aşk, ironi, nefret, ihtiras ve ihanet gibi kavramları cömertçe hafızanıza yer ederek, heyecan katsayınızın belli bir derinliğe demir atmasını sağlayan araçtır. Her kitap, yeni bir hikâye, yeni bir aksiyon ve en önemlisi yeni bir öğretinin ayak sesidir. Hikâyeler kahramanlarıyla bütünleşir, diyaloglarda kendini yaşarsın. Kimi zaman tatlı bir tebessümle karşılar, kimi zamansa iç buran hardali tatlara sürüklenir, saplanır kalırsın. Ve heyecanla hikâyenin sonuna odaklanır, olayların bir an önce beynin ve ruhunun emrettiği gibi neticelenmesi evhamına kapılırsın. Ancak bazı hikâyelerde son sayfayı çevirmenle birlikte hüsran dalgasına yenik düşmekten kurtulamazsınız.

Bu hikâyelerden biri de repertuarına dâhil ederek, Romanın 4. serisini Kanlı Ramiz ve Aşur'un hikâyesine kadar taşıyarak güçlü edebiyatıyla bütünleştiren Kenan Karabağ'dır. Kenan Karabağ kıskandıran yorumu ve araştırmacı ruhuyla kelimeleri birer yakut parçası gibi sayfalara serpiştirirken, adeta bir tarih dersi veriyor. Ardahan'ımızın 1878 yılında Ruslara savaş tazminatı olarak bırakılmasından, Yine Ruslar tarafında1923 yılında terk edilmesi sürecine kadar yaşanan tüm olaylar dizisi bunun en güzel örneğidir.

Hikâyede her dönemin adamı olmayı başaran ve insanlara büyük zulümler yaparak her türlü ahlaksızlığı dayatan Celil Bey de var… Haksızlığa karşı boyun eğmeyen ve bütün etnik kimliklere insani temelde yaklaşarak davalarını sahiplenen Telli ana gibi yiğit kadınlar da var… Celil Bey'in zulmüne artık yeter diyebilen Kadimof İbrahimler, Abdullah Çavuşlar, Beyaz Bey ve içindeki öfkeye baskın gelerek Celil Bey'in pusuya düşürülmesini sağlaya Aşur'lar da var. Yazarımız Kenan Karabağ olayları tarihi kodlarıyla ve muhteşem bir kurguyla olgunlaştırmış. Ardahan coğrafyasının savaş yıllarında karşı karşıya kaldığı dehşetengiz olaylar zincirinin bilinmeyenleri adeta mercek altına alınarak ilmik ilmik işlenmiş… Burada anlatmak istediğim, Ardahan'ımızın yüz akı Kenan Karabağ gibi bir kalemin ne denli öğretici ve etkileyici bir güce sahip olduğudur. Ve ortaya koyduğu göz nuru eseriyle Ardahan ve Ardahan kültürünü sarih bir dille tanıtmış olmasıdır.  Bir Ardahanlı olarak Sayın Kenan Karabağ'a bu eserlerinden dolayı sonsuz teşekkür ederim. Kalemine, yüreğine sağlık hocam…

Kendimize bir iyilik yapalım ve kitapların o mis gibi kokan ahengine bırakalım. Sayfalar arasında kaybolup,  sinir uçlarımızdan yol bularak beynimize kadar bol oksijen pompalanmasına açık kapı bırakalım.  Çünkü kitaplardan alacağımız besleyici öğretiler hiçbir gıdanın içeriğinde elde edilemez.  Montescquieu' nün güzel bir sözüyle nokta koyalım. '' Okumayı sevmek, hayattaki can sıkıcı saatleri güzel saatlerle değiştirmektir,,