Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Özel Hastane mi?

Bütün Dünyada olduğu gibi ülkemizde de Özel hastaneler alanında ciddi yatırımlar yapıldı. İnsan hayatına dokunan, insan sağlığını önceleyen bu tür kurumların çoğalarak hizmet veriyor olması ülkemiz için büyük bir kazanımdır. Kapitalizm ayrıştırıcı ve sömürü temele dayalı gerçek yüzünü ortaya koymuş olsa da, bütün sorular arz ve talep gerçeğinde cevap buluyor. Biraz daha derin düşünürsek “parası olmayan Devlet Hastanesine gider tedavisini olur, parası olan özel hastaneye gider tedavisini olur” mantığını görürüz. Kısacası ne kadar para, o kadar sağlık…

Bireysel sağlık sigortası kavramının hayatımıza girmesiyle sağlıkla ilgili tercihlerimiz değişti ve özel hastane kavramını daha yakından görmeye, tanımaya başladık. Bu hastaneler, kamu kesimiyle kıyaslanmayacak kadar kaliteli hizmet verince insanlar haklı olarak özel hastanelere yönünü çevirdi.  Sağlık ile ilgili her türlü sorunumuzda yanımızda olan klasik devlet hastanelerinden daha donanımlı ve daha iyi hizmet verdiklerine ikna edildiğimiz bu sağlık kurumları kısa sürede mantar gibi çoğalarak hastanın cüzdan kalınlığına paralel sağlık hizmeti vermeye başladılar. Özellikle Büyük şehirlerin en gözde semtlerinde dış cepheleri aynalı camlarla kaplama devasa binalarda arzı endam etmeye başlasalar da, potansiyel müşteri olabileceğini öngördükleri her yere ulaşarak, hizmet ağlarını daha da genişlettiler.  Bütçesi uygun olan insanlar daha iyi hizmet alabilmek savıyla Devlet Hastanelerinde sersefil olmaktansa, paramla kısa sürede sağlığıma kavuşurum fikriyle bu hastaneler yönünde tercih hakkını kullanmaya başladı. Kapitalist sistem bu alanda insanlara kabarık faturalarla sağlık pazarlasa da “alan memnun, veren memnun” gerçeği var ortada. Sanırım buraya kadar her şey anlaşılabilir ve itiraz götürmezdir. Bu kurumların kapısında içeri girdiğinizde kendinizi çok özel hissedeceğiniz şaşaalı bir atmosferle karşılaşırsınız. O an ne çıkacak faturaların bol sıfırlı rakamlarını düşünürsünüz, ne de dışarıda kalmayı. Hemen burada tedavi olayım ve öleceksem burada öleyim diyesiniz gelir. Çünkü buralarda tedavi olmak hem egonuzu tatmin eder, hem de sosyal statünüzün çizgisini belirler! Şöyle ki ” Koskoca adam falan özel hastanede tedavi görüyor.”  diyecekler. Böyle bir söylem bile sizi gurur abidesi yapar! Antibaktariyel ve rengârenk yer döşemeleri görünce ayakkabılarınızı çıkarıp yalın ayak yürüme isteğiniz kabarır. Bu döşemelerin kontrasını tamamlayan farklı renklerde koltuklar ve koltukların önüne konmuş kalın cam ağırlıklı sehpaların üzerleri canlı çiçekler, günlük gazete ve hastaneye ait özel sayı dergilerle doludur. Hasta bekleme salonlarının duvarlarında Katalan sürrealist ve Dadaist ressam Joan Miro’nun paha biçilmez tablolarını andıran reprodüksiyonlar ve yine duvarların tavan köşelerinde biri sizi gözetliyor programlarını kıskandırırcasına yerleştirilen kedigözü kameralar,  çelik paslanmaz şık asansörler, yön belirten fosforlu işaretler, arkaları özel çizimlerle dizayn edilerek desteklenen led ışıklı danışma bankolar… Say say bitmez. İlk intiba dikkati dağıtmaktan başka bir işe yaramaz diye düşünüyor olsanız da, o ilk izlenimin etkisinden kurtulmayı asla başaramıyorsunuz.

Bir kere bile olsun kullanmadığımız halde eşimle yıllardır özel sağlık sigortamızı yaptır ve her ay primlerimizi düzenli yatırırız. Yaptırırız ki, ne olur ne olmaz,  gün gelir de ciddi bir sağlık sorunumuz ortaya çıkarsa Devlet hastanelerindense, özel hastanelerin ayrıcalıklı imkânlarından faydalanalım diye. Bir gün sigorta şirketimizin temsilcisi bizi ziyaret ederek poliçemizin kapsamı içinde olan haklarımızı hatırlatarak neden bu ücretsiz hizmetlerden faydalanmadığımızı söyleyince, eh madem öyle adet yerini bulsun diye Dünyaca ünlü bir hastanede Türkçe anlamı genel sağlık taraması olan Check up yaptırmaya karar verdik. Her ikimiz için de randevu tarihleri alındı ve günü geldiğinde söylenen saat’te o hastaneye gittik. Kimliklerimizi ibraz ederek girişlerimiz yapıldıktan sonra elimize birer su şişesi tutuşturularak beklemeye alındık. Oturduğumuz hasta bekleme salonunda bizim durumumuzda olan birçok insan vardı. Hiç birinin sağlığıyla ilgili bir bilgiye sahip olmamız elbette mümkün değildi.  Bildiğimiz ve emin olduğumuz tek şey,  sağlığımızla ilgili hiçbir sorunumuzun olmadığıydı. Hasta kayıt ve takip işleriyle görevli personel elinde hastanenin antetli dosyalarıyla ara ara ortalıkta belirerek, kayıt sırasına göre bekleyen hastaları ismen çağırıyor ve onları ilgili birime yönlendirmeye çalışıyordu.  Sıra bize geldiğinde çeşitli testler için farklı yönlere ayrıldık. Kalp EKG’sı, kan ve idrar testi örneklerinden sonra batın ultrason’u derken sıra Multiparametrik MRG’ye geldi. Damardan ( intravenöz yolla) ilaç ( kontrast madde) verileceğinden görevli hemşire damar yolu açarak sağ koluma Kateter taktı. Buraya kadar her şey normal ve hiçbir sorun yoktu. Radyoloji odasındaki görüntüleme cihazına girmeden önce görevli sağlık personeline bu işlemin ne kadar süreceğini sordum.  Sağlık çalışanı 25-30 dakika dediğinde uzun bir zaman olduğunu düşünmeden edemedim tabi. Tarama cihazın içine girdiğimde aynı görevli herhangi bir olumsuz durumda yapmam gerekenler konusunda birkaç teknik bilgi aktardı ve sonrasında dışarıdaki izleme noktasına geçerek takibe başladı. İlk 20 dakikanın sonunda sol kolumda öylesine şiddetli bir ağrı oluştu ki, birileri kör testereyle kolumu yerinden sökmeye çalışıyor sandım.  Çırpınmaya başlamamla birlikte avucuma yerleştirdikleri topa basınç uygulayarak yardım istemek zorunda kaldım. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayan sağlık personeli odaya girdiğinde ben hala acı içinde kıvranıyordum. Sol kolumda oluşan his kaybının yanı sıra morarma ve şişme de başlamıştı. Kısa bir şaşkınlıktan sonra anlaşıldı ki yaşanan bu hayati hatanın nedeni damar yolu açan hemşireydi.  Çünkü hemşire damar yolunda kullandığı Kateteri damar yerine deri altına takmış ve verilen ilaç damar yerine, deri altına zerk edilmişti.  Yeniden görüntüleme cihazına girerek çekimi tamamlamak için bu sefer sağ koluma ve başka bir hemşire tarafında yeni bir damar yolu açıldı. Ve tabi yeniden o karanlık cihazın içine girmek zorunda kaldım. Süreç böyle ilerleyince 25-30 dakika süreceği söylenen süre 90 dakikada ve acılar içinde kıvranmamla tamamlandı. Tüm işlemler biter bitmez haklı tepkimi ortaya koyarak hastaneyi dava edeceğimi söyledim ve apar topar oradan ayrıldık. Aracımıza atladığımız gibi başka bir hastaneye giderek, yapılan hatadan kaynaklı oluşabilecek herhangi bir komplikasyona karşı rapor tutturduk. Sözüm ona bu Özel Hastanelere dünya kadar paralar ödeyerek VİP hizmet alacağımızı umuyoruz. Oysa durum dışarıdan bakıldığı gibi değil ve hayati hataların buralarda da yapılabildiğini kötü bir tecrübeyle görmüş olduk.

Buradan şunu çok iyi gördüm ki, iç ve dış görünüşleriyle etkileyici görsellere sahip olan Özel Hastanelerin sıradan herhangi bir devlet hastanesinden hiçbir farkı yoktur, olamaz. Tabi ki, Devlet hastanelerinin hasta bekleme salonlarında Joan Miro’nun resimlerini çağrıştıran reprodüksiyonlar, rengârenk koltuklar, cam sehpalar, vazolarda canlı çiçekler, günlük gazete ve ışıltılı danışma bankoları yok.  Ama bu kutsal Devlet hastanelerinde canla başla çalışan,  hizmetten başka hiçbir beklentisi olmayan, insan sağlığı odaklı, (basit bir tırnak mantarı için bile birkaç tahlil istemeyen) idealist ve kocaman yürekler taşıyan doktor ve sağlıkçılar ordusu var.

Makale Yorumları

  • Gul dogan29-08-2020 02:15

    Aynen oyle ozel hastaneler sadece para tuzagi ve geregi olmayan bir suru islem yaparak kasalarini doldurmakla mesguller

Facebook Yorum

Yorum Yazın