Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Pandeminin Çocuk Üzerindeki Etkisi

Sadece ülkemiz için değil, tüm dünyada etkili olan bir  Coronavirüs (COVİT-19) salgını var. Bu salgının insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini bir kenara bırakarak, yaşadığım dramatik bir olayı izah etmeye çalışacağım. Kısacası beş yaşındaki torunum Aybike ile yaşadığımız diyalog sonucunda çocukların sürüklendiği travmanın kısa ama önemli bir kesitini yazacağım. 

Akşamüzeriydi. Hava henüz yeni yeni kararmaya başlamış, cadde ve sokaklar bir anda araç işgaline teslim olmuş durumdaydı. Her gün olduğu gibi, yoğunlaşan trafik dün de saç baş yoldurur bir hal almıştı. Bu keşmekeş her gün devam etmesine rağmen, ilgililer trafiğin yoğun olduğu bu ana arterler için tedbir almamak için adeta direnç gösteriyorlar. İnsanlar gene harala gürele evlerine ulaşmak için ağız birliği etmişçesine yollara dökülmüştü. Pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağı saati yaklaştıkça, sokak ve yollardaki hareketlilik daha da artıyor, tabiri yerindeyse kilitleniyordu. Kimi özel, kimi servis ve kimileri de toplu taşıma araçlarıyla evlerine ulaşmak için sabırsızlanırken, cadde de hareket halinde olan insanlar da marketlerde son alışverişlerini yapmaya çalışıyorlardı. O gün bizde olan kızım Aylin evine gitmek isteyince, henüz beş aylık olan dünyalar tatlısı Solin’imizi kucakladığımız gibi aracımıza bindik ve çok uzak olmayan evine gitmek için bu saç baş yolduran keşmekeşin içine karışmış olduk. Evden daha çıkmak üzereyken beş yaşındaki Aybike’nin kapı aralığına kadar gelerek seslenmesine döndük.

-Büyükbaba bende sizinle gelebilir miyim? Halamı bırakır geri döneriz. Elbette bu masumane teklifine kayıtsız kalmazdım.

- Tabi ki gelebilirsin, üzerine bir şeyler giy gel ve gidelim. Ellinde tuttuğu hırkasını annesinin yardımıyla üstüne geçirdi ve o an açık tuttuğumuz asansör kapısından içeri daldı. Ve böylece Aybike’mizi de yanımıza alarak evden ayrıldık. Aracımızla karıştığımız yoğun trafikte adım adım hareket eden araçların can sıkıcı ilerleyişleri beni olduğu gibi Aybike’nin de canına tak etmiş olacak ki, bir anda araç içinde yaşanan gergin havaya adeta bir tokat attı.

-Büyükbaba sana bir şey sorabilir miyim?  

-Tabi ki sorabilirsin Aybike’cim. Yan koltukta oturan Aylin de benim gibi dikkat kesilmiş, ne diyecek diye merak kesilmişti.

-Büyükbaba bu hastalık ne zaman bitecek ve ben okuluma ne zaman gidebileceğim? Bu soru değil, sanki ortalığı kasıp kavuran bir fırtınaydı. Biran Aylin’le göz göze geldik ve şimdi ne diyeceğiz diye cevap aranmaya başladık.

-Aybike’ciğim bu hastalığın bitirilmesi için bilim insanları ve doktorlar çok çalışıyorlar. En kısa sürede ilacını geliştirecek ve bu hastalığı bitirecekler. Böylece İnsanlar eskisi gibi yaşamlarına devam ederken, sen de diğer çocuklar gibi okuluna gidebileceksin. Diyebildim. Anlaşılan söylediklerim onu pek tatmin etmemiş olacak ki, tüm duyularımızı felç eden, ölümcül konuşmaya geçti.

- Büyükbaba ben artık yoruldum ve evde kalmaktan çok sıkıldım. Sokağa çıkmak istiyorum. Okuldaki arkadaşlarımla olmak istiyorum. En önemlisi nedir biliyor musun? Kurduğu cümleler birer kurşun gibi beynimi yoklasa da, yaşadığı travmatik durumu görebiliyor ve onunla çok ciddi konuşmam gerektiği noktasına geldiğimi hissediyordum.

-  Söylemek istiyorsan dinlerim.

- Daha ABC’yi bilmiyorum ve galiba böyle devam ederse hiç öğrenemeyeceğim. Kitap okuyamıyorum, sayı saymayı bile bilmiyorum. Bir yetişkin gibi cümleler kuruyor olması bizi sevindiriyordu, ancak bu beklenmedik çıkışı kapılmak üzere olduğumuz tedirginliği hızlı bir şekilde harekete geçiriyordu. Sevindirdi, çünkü çok mantıklı şeyler söylüyor, sorununu ifade edebiliyordu. Tedirgin ediyordu, çünkü bir çocuk olarak derin bir karamsarlığın kıyısındaydı ve savrulup düşmek üzereydi.

- Bak Aybike’ciğim, kısa bir süre sonra eskisi gibi yine okullar açılacak ve sen yeniden okuluna döneceksin. Arkadaşlarınla tekrar bir araya gelerek onlarla oynayabileceksin. ABC’yi öğrenecek, kitaplar okuyabileceksin. Sayı saymasını öğrenecek, koşup oynayabileceksin. Biraz zamana ihtiyacımız var.  Diyebildim

- Ama çok sıkıldım ve ne düşündüm biliyor musun?

- Ne düşündün, canımın içi?   

- Bir silah bulup kendimi öldüreceğim. Son cümleyi duyduğumda boğazıma yumruk yemiş gibi büyük bir sarsıntı geçirdim. Arabanın içine bir an ölüm sessizliği çöktü. Bıçak vursan ne benden ne de Aylin’den bir damla kan akmazdı. İkimiz de son sürat giden bir aracın içindeyken beton duvara çarpmış gibi beklenilmez bir şoka sürüklenmiş, ne yapacağımızı bilmez hale düşmüştük. Sözün bittiği yer buransımıydı. Bir süre birbirimize bakınmakla yetindik. Beş yaşındaki bir çocuktan bu sözleri duyuyor olmak, anlatılmaz derecede sarsıcıydı.  Tereddütsüz aracı sağa çektim ve ikimiz de aynı anda arka koltuğa dönerek biraz önce o cümleleri kuran Aybike’ye kilitlendik. Çocuk başını önüne eğmiş, sessizce ağlıyordu. Evet, beş yaşındaki o çocuk içine hapsettiği ezici duyguları serbest bırakmış, hügür hüngür ağlıyordu. Onu sakinleştirmek ve yaşadığı ağır travmadan biraz olsun uzaklaştırmak için büyük bir gayrete giriştik.  Başlattığımız ikna odaklı söylemlerimiz bir süre sonra işe yaradı ve sakinleşmesini sağlayarak yolumuza devam ettik.

Yaşadığım bu sevimsiz diyalogda şunu çok iyi gördüm ki,  Aybike nezdinde bütün çocuklar psikolojik olarak çok büyük tahribat gördüler. Ebeveynler olara bize düşen, çocuklarımızı bu pandemi döneminde moralli tutabilmek ve onların umutlarını canlı tutabilmektir. Yapmamız gereken tek şey, sıkılmadan dinlemek ve eğip bükmeden onlarla gerçekleri paylaşmaktır. Çünkü onlar bizim geleceğimiz ve yarınlarımızın teminatıdır.

Facebook Yorum

Yorum Yazın