Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Ticari Ahlakın Çöküş Hali

Ahlaklı olmanın çıtası insanın kişisel duruşunu gösteren önemli bir kıstastır. Bu ifade aynı zamanda kişilerin sosyal yaşamları boyunca olumlu, olumsuz, her türlü davranışlarını içine boca ettikleri bir değerlendirme potasıdır. Onur, haysiyet, sevgi ve saygı gibi insani kavramlara sahip olan ve benimseyen kişi içinde yaşadığı toplum tarafında pozitif derecede kabul görür. Eğer bunun tam tersi bir tutum ortaya koyar ve etik değerleri hiçe sayan bir zihniyette ısrar ederse, o zaman da negatif karşılık görmekten asla kurtulamaz. Yani uzun lafın kısası '' Ne ekersen onu biçersin,,  atasözü bir kez daha hafızalarda sörf etmeye başlar. 

Yukarıda sıraladığım kişisel özellikler sosyal hayatta ne ifade ediyorsa, ticari hayatta da aynı değerlere vurgu yapar. Çünkü sonuç itibariyle ticaretin rotası için belirleyici en önemli unsur yine kişisel kararlardır. Kimi ticaret erbabı fırsatları bir rant kapısı olarak değerlendirir ve daha çok nasıl kazanabilirimin matematiğini yapmaktan helak olurken,  kimi ise sıkıntıların fazla derinleşmeden ve daha az hasarla nasıl geçiştirebilirimin rasyonel çabasındadır. Ne yazık ki bugün ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılarda kısmi katkıları olan ilk saydığım ve ticari etikten yoksun, ahlaken mide bulandırıcı çirkinliğin içinde rol alan kesimdir.  Ülkemizde bugün yaşanmakta olan ekonomik krizin sebepleri elbette vardır ve uçurumun kenarına getirenleri bilmek için kâhin olmaya da hiç gerek yoktur. Sokağa çıkın ve seksen milyona yaşanan bu daralmanın ve başıbozukluğun sorumlusu kim diye sorun. Bakın göreceksiniz ki,  hiç tereddütsüz tüm parmaklar aynı noktayı işaret ederek buna sebep olan mercileri gösterecektir. Fakat şunu çok iyi görmek gerekir ki, yaşanan kriz ve daralan piyasa göstergeleri neyi yansıtırsa yansıtsın, uçurumun kraterine itilmiş bir ekonomiye tekme savurmak ne ahlaki, ne de ülkenin çıkarlarına hizmet eden bir davranıştır. Bunları dile getirmek için ille de siyasi bir partinin güdümünde olmanız gerekmez. Eğer size haksızlık yapıldığına kanaat getiriyor ve sömürüldüğünüzü görüyorsanız, anlık tepkinizi ortaya koyun ve gerekirse hukuki yollara başvurmaktan asla kaçınmayın.

Gelelim bunca sayıp döktüklerimin altında yatan ve dün yaşadığım gerçeklere. Her kesin olduğu gibi bizimde bir evimiz ve yemeklerimizin piştiği bir mutfağımız var. Ve o mutfakta yemek yapılabilmesi için de mutlak olması gereken malzemelerin eksiksiz olması gereklidir. Aksi halde kuru ekmekle yetinmek zorunda kalırsınız. Derken hanım ağa evde dereotu kalmamış dedi ve ortalığı telaşa boğdu. O an komşunun oğlu Mert Can'ı çağırdım ve yan taraftaki marketten 2 adet dereotu almasını rica ettim. Sağ olsun lafımı ikiletmedi. Birkaç dakika sonra ihtiyaç duyulan dereotu marketin logosunu temsil eden beyaz bir poşet içinde geldi.  Mert Can aldığı kasa fişi ile birlikte para üstünü elime tutuşturdu ve aynı hızla ortada kayboldu. Mert Can'ın elime tutuşturduğu dereotu ve para üstüyle kapının eşiğinde ben diyeyim 20, siz diyin 30 dakika kıpırtısız öylece donakaldım. Hipnotize olmuşçasına tüm duyularımla vedalaşmış, fişte yazılı rakamların bir şerit gibi gözlerimin önünden geçmesine engel olamadım. Bu bir yanılgı olabilir savıyla bir daha, bir daha baktım. Fakat değişen hiçbir şey yoktu.  Evet, iki demet dereotu için tamı tamına 9 Lira alınmıştı. Yani bir dereotu 4.50 TL. Neyse ki sağ olsun hanım ağa yetişti ve kolumdan çimdikleyerek normal hayata dönmemi sağladı. Elimdeki kasa fişini görür görmez o da aynı travmaya merhaba dedi. Fakat o daha şanslıydı, çünkü çabuk toparlandı ve hemen B planımızı devreye sokmak için düğmeye bastı. Işık hızıyla üstümüze bir şeyler geçirdik ve iki dereotuyla paramızı çalan markette soluğu aldık. Ufak bir atışmadan sonra altın değerindeki dereotlarını iade ettik ve 9 Liramızı iade alarak elli metre ileride bulunan başka bir markete girdik. Canhıraş manav tezgâhına yöneldik ve tezgâhtaki tüm etiketleri Dostoyevski'nin klasiklerini okur gibi gözden geçirmeye başladık. Yine bir şok ve bir kez daha gözlerimize inanamadık. Bu ne menem şeydi böyle. Aynı gün üst üste yaşadığımız ikinci bir şok dalgası daha.

 Neden mi?

Nedeni, manav reyonunda karşılaştığımız fiyat etiketlerinin siyah beyaz kadar diğer marketten farklı olmasıydı. El insaf ki, ne el insaf… Bu kadarı da olamaz dedik ve bir türlü üzerimizde atamadığımız şaşkınlıkla bize gerekli olan iki Dereotu'nu alarak kasanın yolunu tuttuk. Kasiyer kız tanesi 1.99 TL olan iki dereotunu kasadan geçirdi ve fişi uzatarak 3.98 TL istedi. 5 TL verdik ve para üstü olarak 2 Kuruş bulunmadığından 1 TL'mizi aldık ve elimizde iki dereotu ile evimize döndük. Böylece enayi yerine konmaktan son anda kurtulmuş, 5.00 TL'mizi çalmalarına müsaade etmemiş olduk.

Ve aynı günün akşam haberlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TOBB'un düzenlediği Türkiye Ekonomi Şurası'ndaki konuşmasına kulak kesildik. Adeta sabah yaşamış olduğumuz Dereotu faciasını haber almış gibi cümleler kurduğuna tanık olduk. Cumhurbaşkanı kelimesi kelimesine şunu söyledi'' Kriz fırsatçılığı yapanlar var. Kur ve enflasyondaki dalgalanmayla orantılı olmayan fiyat artışlarıyla ilgili örnekler her gün önümüze geliyor. Birilerinin piyasanın şartları kılıfıyla fırsatçılığa yönelmesi çok üzüntü vericidir. Faiz düşmüş, enflasyon düşmüş buna rağmen marketlerde sebze-meyvede fiyatlar düşmüyor. Anlaşılan bazıları krizi fırsata çeviriyor.'' Seversiniz sevmezsiniz, o ayrı bir konu. Hayatım boyunca siyasetin çirkin yüzüyle hiç tanışmadım ve elimden geldiğince uzak durmaya çalıştım. Asla bir siyasi partiye üye olmadım, dirsek temasında bulunmadım.  Burada irdelemeye çalıştığım mesele bire bir yaşadığım bir olaydır. Bahse konu olan iki farklı marketin izlediği iki farklı fiyat politikasıdır. Bir markette 1.99 TL'ye satılan bir demet Dereotu bir başka market'te nasıl ve neye göre 4.50 TL'ye satılabiliyor.  Tahammül sınırlarımı aşan mesele budur. Böyle bir ahlaksızlık olabilir mi? Ne standart bir fiyat politikası var, ne de caydırıcı olabilecek bir denetim sistemi mevcut. Ne yazık ki, serbest piyasa ekonomisi adı altında yasal soygunların meşru hale geldiği bir ticari ahlaksızlığa teslim olmuş, kiminle nasıl baş edebileceğimizi bilmiyor haldeyiz.

Ahlaklı olmak refahta ve darlıkta insanların işini kolaylaştırarak, birlikte ve istikrarlı bir yaşama katkı sunmaktır. Ahlaklı olmak sisli havalarda ava çıkmak için fırsat kollamak demek değildir.