Güvenin Bedeli: Yüksek Faizler ve Kısır Döngü
Ancak asıl sorun, rakamlardan çok daha derin. “Düşük Güven” ifadesi, bu tabloyu tamamlayan en kritik parçadır. Uluslararası yatırımcılar, ülkenin ekonomik politikalarına, hukukun üstünlüğüne ve kurumsal bağımsızlığa duydukları inancı giderek yitiriyor. Merkez Bankası’nın faiz kararlarındaki öngörülemezlik, yatırımcılar için büyük bir belirsizlik kaynağı haline geliyor. Bir ekonomide kuralların sık sık değiştiği, kurumların bağımsızlığının sorgulandığı algısı yerleştiğinde, o ülkeye sıcak para akışını beklemek hayal olur.
Bu güvensizlik ortamı, Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini de katlayarak artırıyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının peş peşe not düşürmesiyle birlikte, Türkiye borç bulmakta zorlanıyor ya da çok daha yüksek faiz oranlarını kabul etmek zorunda kalıyor. Bu durum, bir yandan borç yükünü daha da ağırlaştırırken, diğer yandan ekonomiyi fonlamanın maliyetini yükselterek yatırımları ve büyümeyi frenliyor. Bu, borcu çevirmek için daha çok borç alınması gereken bir kısır döngüye işaret ediyor.
Çözüm Yolu: Güven ve Şeffaflık
Türkiye’nin bu zorlu sınavı aşabilmesi için borcu çevirme döngüsünden kurtulması gerekiyor. Bu da ancak güveni yeniden tesis eden adımlarla mümkün. Ekonomik politikalarda şeffaflık ve istikrar, hukuk sisteminin bağımsızlığını güçlendirecek yapısal reformlar ve Merkez Bankası’nın itibarını koruyacak adımlar, atılması gereken ilk adımlar arasında yer alıyor.
Unutmamalıyız ki, bir ekonominin gerçek gücü kasasındaki döviz rezervleriyle değil, uluslararası camiada kazandığı güvenle ölçülür. Türkiye’nin dış borçla olan imtihanı, aslında bu temel gerçeğin bir yansımasıdır. Yüksek borç yükü, ancak sağlam ve güvenilir bir zemin üzerine inşa edilecek politikalarla yönetilebilir. Aksi takdirde, rüzgarlı bir ip üzerinde denge kurma çabası, kaçınılmaz bir düşüşle sonuçlanabilir.














Facebook Yorum
Yorum Yazın